13. CÜZ 2. HİZİP


12- YÛSUF SÛRESİ يوسفAynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
رَبِّ قَدْ آتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ ۚ فَاطِرَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ۖ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
101-) Rabbi kad ateyteniy minel mülki ve allemteniy min te`viylil ehadiys* FatıresSemavati vel Ardı ente veliyyiy fiyd dünya vel ahireti, teveffeniy müslimen ve elhıkniy Bissalihıyn;

101-) “Rabbim… Gerçekten bana Mülk`ten verdin ve bana yaşamdaki olayların hakikatini görmeyi öğrettin… Semâlar ve Arz`ın (1. Evrensel anlamda: Evrenin hakikati olan ilim boyutu ve yaradılmışlarının algılamalarına göre var olan madde boyutu; 2. Dünyevî mânâda: Gökler {boyutsallığı ile} ve yeryüzü; 3. İnsanî mânâda: İnsandaki bilinç boyutları {yedi nefs mertebesi bilinci} ve beden) Fâtır`ı; Dünya`da ve sonsuz gelecek sürecinde sensin Veliyy`im (her anımda hakikatimi oluşturan isimlerinden Veliyy isminin anlamının açığa çıkışının farkındalığını yaşamaktayım)… Bu teslimiyetle beni vefat ettir (madde beden boyutundan çıkart) ve beni sâlihlerin arasına kat!”
ذَٰلِكَ مِنْ أَنْبَاءِ الْغَيْبِ نُوحِيهِ إِلَيْكَ ۖ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ إِذْ أَجْمَعُوا أَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ
102-) Zâlike min enbail ğaybi nuhıyhi ileyk* ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrehüm ve hüm yemkürun;

102-) İşte bu algılanamayan âlemlerin haberlerindendir ki onu sana vahyediyoruz… Onlar (Yusuf`a tuzak kuran kardeşleri) mekr yaparak bu işleri oluşturduklarında onların yanında değildin.

وَمَا أَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِنِينَ
103-) Ve ma ekserunNasi velev haraste Bi mu`miniyn;
103-) Sen (bu konuda onlara yardımcı olmak için) ne kadar hırslı olsan da, insanların çoğunluğu tahkiki imanı yaşayamaz.
وَمَا تَسْأَلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ
104-) Ve ma tes`eluhüm aleyhi min ecr* in huve illâ zikrun lil alemiyn;
104-) (Hâlbuki) onun (Hakikat konusundaki uyarın) karşılığında onlardan bir bedel istemiyorsun… O, ancak âlemler (ins ve cinn) için bir hatırlatmadır!
وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ
105-) Ve keeyyin min ayetin fiys Semavati vel Ardı yemürrune aleyha ve hüm anha mu`ridun;
105-) Semâlarda ve arzda nice işaret var ki, onlar bunlardan yüz çevirerek üzerlerinden geçip giderler.
وَمَا يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللَّهِ إِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ
106-) Ve ma yu`minu ekseruhüm Billâhi illâ ve hüm müşrikûn;
106-) ONLARIN ÇOĞUNLUĞU ANCAK MÜŞRİKLER OLARAK (varsandıkları, tanrıları veya BENLİKLERİNİ EŞ KOŞARAK) ALLÂH`A İMAN EDERLER!
أَفَأَمِنُوا أَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللَّهِ أَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
107-) Efeeminu en te`tiyehüm ğaşiyetün min azâbillâhi ev te`tiyehümüssaatü bağteten ve hüm lâ yeş`urun;
107-) (Yoksa) onların, Allâh azabından hepsini sarıp sarmalayacak bir şeye veya onlar farkında değillerken o Saat`in (ölümün) ansızın kendilerine gelmesine karşı bir güvenceleri mi var?
قُلْ هَٰذِهِ سَبِيلِي أَدْعُو إِلَى اللَّهِ ۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِي ۖ وَسُبْحَانَ اللَّهِ وَمَا أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ
108-) Kul hazihi sebiyliy ed`u ilAllâhi alâ basıyretin ene ve menittebe`aniy* ve subhanAllâhi ve ma ene minel müşrikiyn;108-) De ki: “İşte bu benim yolumdur; basîret üzere (taklitle değil idrak ettirmeye çalışarak) Allâh`a davet ederim… Ben ve bana tâbi olanlar (basîretle yaşayanlardır). Subhan Allâh! Ben herhangi bir şeyi Allâh`a ortak koşanlardan değilim!”
وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ إِلَّا رِجَالًا نُوحِي إِلَيْهِمْ مِنْ أَهْلِ الْقُرَىٰ ۗ أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۗ وَلَدَارُ الْآخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذِينَ اتَّقَوْا ۗ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
109-) Ve ma erselna min kablike illâ ricalen nuhiy ileyhim min ehlil kura* efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim* ve ledarul ahireti hayrun lilleziynettekav* efela ta`kılun;
109-) Senden önce, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz ricalden başkasını irsâl etmedik… Arzda dolaşıp seyir etmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görsünler… Korunanlar için, sonsuz olan gelecek yaşam ortamı elbette daha hayırlıdır… Aklınızı kullanmayacak mısınız?
حَتَّىٰ إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَاءُ ۖ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
110-) Hatta izestey`eser Rusulü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna, fenücciye men neşa`u, ve lâ yuraddu be`süna anil kavmil mücrimiyn;
110-) Tâ ki Rasûller ümitlerini yitirdiler ve (azap uyarıları gerçekleşmeden önce) zannettiler ki kendileri yalanlandılar, (işte o zaman) nusretimiz onlara geldi… Dilediğimiz kimseler kurtarıldı… Suçlular toplumundan azabımız geri çevrilmez.
لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ ۗ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرَىٰ وَلَٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
111-) Lekad kâne fiy kasasıhim `ıbretün li ülil elbab* ma kâne hadiysen yüftera ve lâkin tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tafsıyle külli şey`in ve hüden ve rahmeten li kavmin yu`minun;
111-) Andolsun ki, onların yaşam hikâyelerinde derinliğine düşünen akıl sahipleri için bir ibret vardır! O (Kur`ân) (beşer tarafından) uydurulan bir söz değildir… Fakat öncekilerden önüne gelen orijin bilgiyi tasdik eden; her şeyi tafsilâtlı anlatan ve iman eden bir topluluk için de hüda (hakikat bilgisi) ve rahmet (nefsinin hakikatini bilip gereğince yaşamak) olandır.
13- RA`D SÛRESİ الرعد Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ ۗ وَالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يُؤْمِنُونَ
1-) Elif Lâââm Miiiym Râ* tilke âyâtül Kitab* velleziy ünzile ileyke min Rabbikel Hakku ve lâkinne ekseren Nasi lâ yu`minun;1-) Eliif, Lââm, Miim, Raa… Bunlar Kitap`ın (nâzil Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) işaretleridir… (O BİLGİ) Rabbinden sana inzâl olunan Hak`tır… Ne var ki insanların çoğunluğu iman etmezler.
اللَّهُ الَّذِي رَفَعَ السَّمَاوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا ۖ ثُمَّ اسْتَوَىٰ عَلَى الْعَرْشِ ۖ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ ۖ كُلٌّ يَجْرِي لِأَجَلٍ مُسَمًّى ۚ يُدَبِّرُ الْأَمْرَ يُفَصِّلُ الْآيَاتِ لَعَلَّكُمْ بِلِقَاءِ رَبِّكُمْ تُوقِنُونَ
2-) Allâhulleziy rafe`asSemavati Biğayri `amedin teravneha sümmesteva alel Arşi ve sahhareşŞemse velKamere, küllün yecriy liecelin müsemma* yüdebbirul`emre yufassılül`âyâti lealleküm Bi Lıkai Rabbiküm tukınun;
2-) (İsmi) Allâh (olan), “HÛ”dur ki semâları (algılanan madde ötesi boyutları – bilinç {yedi nefs} mertebelerini) gördüğünüz bir şeye dayanaksız yükseltti (Farklı algılama sistemlerine dayalı farklı boyutlar meydana getirerek oluşturdu)! Sonra Arş üzerine istiva etti (Esmâ`sının özelliklerini Fiiller âleminde hükümran kıldı)! Güneş`i, Ay`ı hükmünün açığa çıkması için işlevlendirmiştir; her biri belli bir ömre sahip olarak işlevine devam eder… Hükmü doğrultusunda (her şeyi) oluşturur – yönlendirir; tüm detaylarıyla var eder; Rabbinizin likâsına (hakikatinizdeki Rabbinizin Esmâ`sının açığa çıkışının farkındalığına) yakîn sahibi olmanız için.
وَهُوَ الَّذِي مَدَّ الْأَرْضَ وَجَعَلَ فِيهَا رَوَاسِيَ وَأَنْهَارًا ۖ وَمِنْ كُلِّ الثَّمَرَاتِ جَعَلَ فِيهَا زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ ۖ يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
3-) Ve “HU”velleziy meddel`Arda ve ce`ale fiyha revasiye ve enhara* ve min küllissemerati ce`ale fiyha zevceynisneyni yuğşil leylen nehar* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;
3-) “HÛ”, ki arzı yaydı (madde yapıyı – bedeni, kendisindekileri oluşturacak kapasiteyle meydana getirdi; konu dünyanın yuvarlaklığı değil, yeryüzü ve aynı zamanda bedenin yani madde boyutunun kapasitesidir); onda sâbit dağlar (bedenin organları) ve nehirler (bilinçleri besleyen sürekli bilgi akışı – sinir sistemi) oluşturdu… Her semerattan (üretilmişten) onların eşi olan ikizini (birimin madde ve ötesi olan yapısını) oluşturdu… Geceyi gündüze (cehalet karanlığını ilmiyle aydınlığa, hakikatin seyredildiği yaşama) dönüştürür… Gerçek ki, bunlarda tefekkür eden bir topluluk için nice işaretler vardır.
وَفِي الْأَرْضِ قِطَعٌ مُتَجَاوِرَاتٌ وَجَنَّاتٌ مِنْ أَعْنَابٍ وَزَرْعٌ وَنَخِيلٌ صِنْوَانٌ وَغَيْرُ صِنْوَانٍ يُسْقَىٰ بِمَاءٍ وَاحِدٍ وَنُفَضِّلُ بَعْضَهَا عَلَىٰ بَعْضٍ فِي الْأُكُلِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
4-) Ve fiyl Ardı kıtaun mütecaviratün ve cennatün min a`nabin ve zer`un ve nehıylün sınvanün ve ğayru sınvanin yüska Bi main vahıd* ve nufaddılu ba`daha alâ ba`din fiyl ükül* inne fiy zâlike le âyâtin likavmin ya`kılun;
4-) Arzda (yeryüzünde – bedende) birbirine yaslanmış komşu kıtalar (veya organlar), üzümden bahçeler, ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır… (Hepsi) (Bi-)mai vâhid ile (TEK BİR İLİM`in kendilerinde açığa çıkmasıyla) sulanır (beslenir – hayatiyetini devam ettirir)… Yemişlerinde (ürettikleri itibarıyla) onların bazısını bazısına üstün tutarız. İşte bunda aklını değerlendiren bir topluluk için elbette nice işaretler vardır.
وَإِنْ تَعْجَبْ فَعَجَبٌ قَوْلُهُمْ أَإِذَا كُنَّا تُرَابًا أَإِنَّا لَفِي خَلْقٍ جَدِيدٍ ۗ أُولَٰئِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا بِرَبِّهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ الْأَغْلَالُ فِي أَعْنَاقِهِمْ ۖ وَأُولَٰئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
5-) Ve in ta`ceb feacebün kavlühüm eizâ künna türaben einna lefiy halkın cediyd* ülaikelleziyne keferu Bi Rabbihim* ve ülaikel ağlalü fiy a`nakıhim* ve ülaike ashabün Nar* hüm fiyha halidun;
5-) Eğer (kavrayamadığından dolayı) şaşıyorsan (bu işaretlerimize); asıl şaşılacak olan, onların şu sözüdür: “Biz toprak olduktan sonra, halkı cedîdde mi olacağız (yeni bir yaratılmayla yaşama devam mı edeceğiz)?”… İşte bunlar Rablerinin hakikatleri olduğu bilgisini inkâr edenlerdir (Allâh Esmâ`sı hakikatleri olduğu için sonsuza dek ölümsüz yaşayacaklarını kavrayamayanlardır)! Boyunlarında bukağılar (halkalar – karınlarındaki ikinci beyinin oluşturduğu madde bedenden ibaret olma düşüncesinin esirleri) olanlar da bunlardır! Bunlar Ateş (yanma) ehlidir… Onlar orada sonsuz yaşarlar!
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ وَقَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِمُ الْمَثُلَاتُ ۗ وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ لِلنَّاسِ عَلَىٰ ظُلْمِهِمْ ۖ وَإِنَّ رَبَّكَ لَشَدِيدُ الْعِقَابِ
6-) Ve yesta`ciluneke Bis seyyieti kablel haseneti ve kad halet min kablihimül mesülat* ve inne Rabbeke lezû mağfiretin linNasi alâ zulmihim* ve inne Rabbeke le şediyd`ül `ıkab;
6-) Senden iyilik beklemek yerine, bir an önce belâlarını isterler… (Oysa) onlardan önce, ders almaları gereken nice geçmiş topluluklar cezalandırıldılar. Muhakkak ki senin Rabbin zulümlerine rağmen insanlara mağfiret sahibidir… Muhakkak ki senin Rabbin “Şediyd`ül Ikab”dır (işlenen suçun sonucunu en şiddetli şekilde yaşatandır).
وَيَقُولُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِنْ رَبِّهِ ۗ إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرٌ ۖ وَلِكُلِّ قَوْمٍ هَادٍ
7-) Ve yekulülleziyne keferu levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* innema ente münzirun ve likülli kavmin had;7-) O hakikat bilgisini inkâr edenler: “O`na Rabbinden bir mucize inzâl edilmeliydi ya!” derler… Sen ancak bir uyarıcısın… Her toplumun bir Hadiy`i (hakikati göstereni) vardır.
اللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَحْمِلُ كُلُّ أُنْثَىٰ وَمَا تَغِيضُ الْأَرْحَامُ وَمَا تَزْدَادُ ۖ وَكُلُّ شَيْءٍ عِنْدَهُ بِمِقْدَارٍ
8- ) Allâhu ya`lemu ma tahmilu küllü ünsâ ve ma teğıydul` erhamu ve ma tezdad* ve küllü şey`in `ındehu Bimıkdar;8- ) Allâh, her dişinin neye hamile olduğunu, rahimlerin neyi noksanlaştıracağını ve neyi ziyade edeceğini bilir… O`nun indînde her şey kendi yaradılış amacına göre kapasitesi iledir.
عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ الْكَبِيرُ الْمُتَعَالِ
9-) `Alimul ğaybi veşşehadetil Kebiyrul Müte`âl;
9-) Algılanamayan ve algılananın Aliym`idir! Kebiyr`dir (sonsuz mânâlar büyüklüğü sahibi), Müteâliy`dir (yüceliği her şeyi ihâta eder).
سَوَاءٌ مِنْكُمْ مَنْ أَسَرَّ الْقَوْلَ وَمَنْ جَهَرَ بِهِ وَمَنْ هُوَ مُسْتَخْفٍ بِاللَّيْلِ وَسَارِبٌ بِالنَّهَارِ
10-) Sevaün minküm men eserral kavle ve men cehera Bihi ve men huve müstahfin Bil leyli ve saribün bin nehar;10-) Sizden düşüncesini içinde saklayan da açıkça konuşan da; gecenin zifirî karanlığındaki ile gündüzün aydınlığındaki de aynıdır (O`na)!
لَهُ مُعَقِّبَاتٌ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ يَحْفَظُونَهُ مِنْ أَمْرِ اللَّهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُوا مَا بِأَنْفُسِهِمْ ۗ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِقَوْمٍ سُوءًا فَلَا مَرَدَّ لَهُ ۚ وَمَا لَهُمْ مِنْ دُونِهِ مِنْ وَالٍ
11-) LeHU muakkıbatün min beyni yedeyhi ve min halfihı yahfezunehu min emrillâh* innAllâhe lâ yuğayyiru ma Bi kavmin hatta yuğayyiru ma Bi enfüsihim* ve izâ eradAllâhu Bi kavmin suen fela meradde leh* ve ma lehüm min dunihi min val;
11-) Onun (tüm açığa çıkardıklarını), önünden arkasından Allâh hükmüyle muhafaza eden (kaydeden) kesintisiz izleyici sistemi (kuvveleri – melekleri) vardır… Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini (anlayışlarını – değer yargılarını) değiştirmedikçe, değiştirmez! Allâh bir topluma bir felaket irade etti mi, artık onun geri çevrilmesi yoktur! Onlar için O`ndan başka yardım edici dost yoktur.
هُوَ الَّذِي يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنْشِئُ السَّحَابَ الثِّقَالَ
12-) “HU”velleziy yüriykümül berka havfen ve tamean ve yünşiüssehabessikal;
12-) “HÛ”, ki size korku ve umut olarak şimşeği (beyninizde bir an parlayan bir fikri) gösteren, (ilim ve marifet ile) yüklü bulutları inşa eden… (“Size korku ve ümit…” diye başlayan bu ve sonraki âyetler benzetme yoluyla insandaki çeşitli hâlleri anlatmasına rağmen, birçokları tarafından gerçekten göksel olaylar olarak anlaşılmıştır. A.H.)
وَيُسَبِّحُ الرَّعْدُ بِحَمْدِهِ وَالْمَلَائِكَةُ مِنْ خِيفَتِهِ وَيُرْسِلُ الصَّوَاعِقَ فَيُصِيبُ بِهَا مَنْ يَشَاءُ وَهُمْ يُجَادِلُونَ فِي اللَّهِ وَهُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ
13-) Ve yüsebbihur ra`dü Bi HamdiHi vel melaiketü min hıyfetiHi, ve yursilussavaıka feyusıybu Biha men yeşau ve hüm yücadilune fiyllah* ve HUve şediyd`ül mıhal;
13-) Ra`d (gök gürültüsü – İnsan-ı Kâmil`in düşünsel boyutta keşfettikleri {salsal-i ceres, Abdülkerîm Ciylî, İnsan-ı Kâmil}) O`nun Hamdı olarak tespih eder; Melekler (kâinatta – insanda mevcut kuvveler) ise O`nun hükümranlığı altında (tespih eder – kulluklarını yerine getirir)… Onlar, Allâh hakkında (benlikten kaynaklanan fikirle) mücadele edip dururlarken; (O) yıldırımları (hakikati bilgisinin çarpmasını) irsâl eder de, onlarla, dilediğine bunu yaşatır! O, “Şediyd`ül Mihal”dır (şiddetle uygulanan Sünnetullâh sistemi vardır; değiştirilmesi müdahale edilmesi mümkün olmayan).
لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ ۖ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ لَا يَسْتَجِيبُونَ لَهُمْ بِشَيْءٍ إِلَّا كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاءِ لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ ۚ وَمَا دُعَاءُ الْكَافِرِينَ إِلَّا فِي ضَلَالٍ
14-) LeHU da`vetül Hakk* velleziyne yed`une min dûniHİ lâ yesteciybune lehüm Bi şey`in illâ kebasitı keffeyhi ilelmai li yeblüğa fahu ve ma huve Bi baliğıh* ve ma duaül kafiriyne illâ fiy dalal;
14-) Hak davet “HÛ”yadır! Yönelip yardım istedikleri O`nun dûnundakilerden, onlara hiçbir şekilde cevap gelmez (çünkü asla var olmadılar)! (Onların durumu) ancak, su içmek isteyip de yalnızca suya elini açanın hâli gibidir… (Çeşme olmadığından) o su ona ulaşacak değildir! Hakikat bilgisini inkâr edenlerin duası ancak sapkınlık ve boşadır!
وَلِلَّهِ يَسْجُدُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعًا وَكَرْهًا وَظِلَالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ ۩
15-) Ve Lillâhi yescüdü men fiys Semavati vel Ardı tav`an ve kerhen ve zılaluhum Bil ğudüvvi vel asal;
15-) Semâlar ve arzda (madde ötesi ve madde) kim varsa, (Hakiki mutlak varlık Allâh Esmâ`sı), gölgeleri de (isimsel varlıkları), isteyerek yahut zorunlu olarak sabah ve akşam Allâh`a secde ederler (hakikatleri olan Allâh hükmüne mutlak teslimiyet hâlindedirler)! (15. âyet secde âyetidir.)

قُلْ مَنْ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ قُلِ اللَّهُ ۚ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُمْ مِنْ دُونِهِ أَوْلِيَاءَ لَا يَمْلِكُونَ لِأَنْفُسِهِمْ نَفْعًا وَلَا ضَرًّا ۚ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الْأَعْمَىٰ وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ ۗ أَمْ جَعَلُوا لِلَّهِ شُرَكَاءَ خَلَقُوا كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ ۚ قُلِ اللَّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ
16-) Kul men Rabbüs Semavati vel Ard* kulillâh* kul efettehaztüm min dûniHİ evliyâe lâ yemlikûne lienfüsihim nef`an ve lâ darra* kul hel yestevil a`ma vel basıyru, em hel testeviz zulümatü vennûr* em ce`alu Lillâhi şürekâe haleku kehalkıhı feteşabehel halku aleyhim* kulillâhu haliku külli şey`in ve “HU”vel Vâhid`ül Kahhâr;
16-) De ki: “Semâlar ve Arz`ın Rabbi kim?” De ki: “Allâh”! De ki: “O`nun dûnunda, kendi nefslerine bir fayda veya zararı olmayan veliler mi edindiniz?” De ki: “Kör ile gören eşit olur mu? Yahut karanlıklar ile Nûr eşit olur mu?” Yoksa Allâh`a, O`nun yarattığı gibi yaratan; yaratma sistemi O`nunkine benzeyen ortaklar mı düşünüyorlar? De ki: “Allâh`tır, her şeyin Yaratanıdır… “HÛ” Vâhid`dir, Kahhâr`dır.”
أَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَسَالَتْ أَوْدِيَةٌ بِقَدَرِهَا فَاحْتَمَلَ السَّيْلُ زَبَدًا رَابِيًا ۚ وَمِمَّا يُوقِدُونَ عَلَيْهِ فِي النَّارِ ابْتِغَاءَ حِلْيَةٍ أَوْ مَتَاعٍ زَبَدٌ مِثْلُهُ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْحَقَّ وَالْبَاطِلَ ۚ فَأَمَّا الزَّبَدُ فَيَذْهَبُ جُفَاءً ۖ وَأَمَّا مَا يَنْفَعُ النَّاسَ فَيَمْكُثُ فِي الْأَرْضِ ۚ كَذَٰلِكَ يَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ
17-) Enzele minesSemai maen fesalet evdiyetün Bi kaderiha fahtemelesseylü zebeden rabiya* ve mimma yukıdune aleyhi fiynnaribtiğae hılyetin ev metaın zebedün mislüh* kezâlike yadribullâhul Hakka vel bâtıl* feemmezzebedü feyezhebü cüfâa* ve emma ma yenfeun Nase feyemküsü fiyl Ard* kezâlike yadribullâhul emsâl;
17-) Semâdan bir su (Esmâ özellikleri) inzâl etti de vadiler (Esmâ bileşimi olan birimsel yapılar) kendi Bi-kaderlerince (terkibiyetlerindeki kuvvelerin miktarlarınca) sel olup (düşünsel yaşamları) aktı… O sel, üste çıkan köpüğü (maddesel hayatı) yüklenmiş taşır… Bir süs veya bir zinet arzulayarak ateşte yakıp erittiklerinden olan da bunun misli bir köpüktür. Köpük gereksiz fazlalık olarak atılır gider; işte Allâh, Hak ile bâtılı böylece misallendirir… Fakat insanlara faydalı olan şeye gelince, (işte o) arzda kalır… İşte Allâh, böyle misalleri verir.
لِلَّذِينَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمُ الْحُسْنَىٰ ۚ وَالَّذِينَ لَمْ يَسْتَجِيبُوا لَهُ لَوْ أَنَّ لَهُمْ مَا فِي الْأَرْضِ جَمِيعًا وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِهِ ۚ أُولَٰئِكَ لَهُمْ سُوءُ الْحِسَابِ وَمَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ ۖ وَبِئْسَ الْمِهَادُ
18-) Lilleziynestecabu li Rabbihimül Hüsna* velleziyne lem yesteciybu leHU lev enne lehüm ma fiyl Ardı cemiy`an ve mislehu meahu leftedev Bih* ülaike lehüm sûül hısabi, ve me`vahüm cehennem* ve bi`sel mihad;
18-) Rablerine icabet edenlere (hakikatlerine yönelenlere) Hüsnâ (cennet – varlıklarındaki Esmâ kuvvelerinin açığa çıkış güzelliklerini yaşamak) vardır… O`na icabet etmeyenlere gelince, eğer ki arzdakilerin tamamı ve onunla beraber bir misli daha onların olsa elbette (Bi-)onu fidye verirlerdi (yaşayacakları mahrumiyet azabından kurtulmak için)… İşte yaşam muhasebesi sonucunun en kötüsü onlar içindir… Onların barınakları Cehennem`dir… Ne kötü yataktır o!
أَفَمَنْ يَعْلَمُ أَنَّمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ أَعْمَىٰ ۚ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو الْأَلْبَابِ
19-) Efemen ya`lemu ennema ünzile ileyke min Rabbikel Hakku kemen huve a`ma* innema yetezekkeru ulül `elbab;
19-) Rabbinden sana inzâl olunan Hak`tır; gerçeğini gören kişi, buna kör olan kişi gibi midir? Yalnızca, derin düşünebilen akıl sahipleri bunu idrak edebilirler!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir